Bir on yıl daha bitiyor… Hatta yeni yüzyılın beşte birini geride bırakıyoruz… Dünya hiç olmadığı kadar hızla değişiyor, teknolojiye ayak uydurmak hiç olmadığı kadar belki de zor oluyor. Ama aslında belki de konularımız değişse de insanlığın değişime karşı duyguları ve tepkileri hep aynı kalıyor. Bloomberg Businessweek Türkiye’nin bu yeni yıl özel sayısı için kaleme aldığım yazının tam metni…
“Doğru tercihleri yapanları çok parlak bir gelecek bekliyor”
İnanması zor geliyor: bir on yıl daha bitti, hatta yeni yüzyılın beşte birini geride bıraktık. Bir an için durup durum değerlendirmesi yapmak için sanırım çok doğru bir zaman…
En sonda yazacağımı baştan paylaşayım: teknolojik gelişmeler öyle bir noktaya geldi ki asıl değişim yeni başlıyor. Hem de tahmin etmemiz mümkün olmayacak boyutta ve hızla geliyor dönüşüm. Doğru tercihler yapanları müthiş bir gelecek bekliyor. Artık daha iyi bir yaşam için gereken her şeye ulaşabileceğimiz bir devirde yaşıyoruz ama maalesef hala tablo toz pembe değil. Hala doğru tercihleri yapmayarak değişime diren liderler, toplumlar, bireyler ve kurumlar var. O yüzden bu dönüşüm hiç kolay olmayacak, bir yandan her derde deva çözümler elimizin altında ama onları hayatımıza sokabilmemiz için bizi bugünlere taşıyan, doğru bildiğimiz birçok yapının ve düşünce kalıplarının değişmesi gerekiyor. Yani önemli çatışmalara ve gerilimlere gebe bir döneme giriyoruz. Ama oldukça ümitliyim, bu toz duman atlatıldıktan sonra doğru tercihleri yapanları çok ama çok daha müreffeh bir yaşam bekliyor.
Hayatımızı çok yakın bir gelecekte etkileyecek en önemli trendler arasında 5G, bir servis olarak herkesin hizmetine sunulan yapay zeka uygulamaları, yaşam teknolojileri ile materyal biliminde atılan yeni adımlar ve uygulamalı psikoloji alanındaki yenilikler öne çıkıyor. Lütfen yanlış anlaşılmasın fütürist bir söylem değil bu: günümüzde var olan, hayata geçmiş uygulamalar ve çözümlerden bahsediyorum. Ama maalesef genel anlamda bu uygulamaları hayatımıza sokmamıza engel olan çok güçlü yapılar bu değişimin önünde dikilmeye devam ediyor. Dönüşüm hiç kolay olmayacak.
Mesela önce 5G’yi ele alalım: 21. yüzyılda gelişip dünyanın zirvesine yerleşmiş bütün şirketler aslında 4G sayesinde hayat buldular. Hızlı internetin mobil boyutta akıllı telefonlarla hayatımıza girmesi ile mümkün oldu bütün pazar ekonomileri, en büyük teknoloji firmaları, sosyal medya devleri… Ama şimdi yeni bir dönem başlıyor. Arttırılmış ve sanal gerçekliğin, hem de gerçek anlamda anlık internet bağlantısının küresel boyutta mümkün olduğu bir dönem. Çin, Kore ve Amerika’da ilk uygulamalar başladı bile. Önümüzdeki yıl alçak yörüngeli son uyduların da devreye girmesi ile bütün gezegenin kesintisiz internet bağlantısına kavuştuğuna tanıklık edeceğiz. Bütün bunlar ne mi demek? Spieldberg’in son filmini seyrettiniz mi? Ready Player One. Sanal dünya ile gerçek dünyanın iç içe geçtiği fütürist bir film. O kadarı ne zaman olur bilemiyorum ama 5G sayesinde otonom araçlar, binlerce kilometre öteden yapılan ameliyatlar, aynı anda milyonlarca insanın oynadığı sanal oyunlar, evinizden çıkmadan dünyanın her köşesini, hatta evrenin uzak noktalarını ziyaret etmeler, akıllı şehirler, optimum ulaşım ve elektrik iletim şebekeleri, daha niceleri mümkün olacak. Pentagon bile artık bütün bilgi işlem alt yapısını kısa bir süre önce küllerinden yeniden doğan Microsoft’un bulut teknolojilerine emanet ediyor.
Yapay zeka hem çok yanlış hem de çok tehditkar bir şekilde hep sunuldu bizlere. Bir saptama yapalım, bahsedilen aslında atmış yıldır bildiğimiz yöntemlerle makinelerin öğrenmesi, “deep learning” veya “machine learning” diye adlandırdığımız algoritmalar. Yapay zekadan aslında hala çok uzaktayız. Ama hem robotlar, makineler, hem de algoritmalar kendi kendilerine öğrenmeye başladılar. Bu gelişmenin etkilerini yeni yeni görmeye başlayacağız. Mesela Google dünyanın en ileri teknolojileri ve en yetkin insanları ile veri merkezlerinin iklimlendirme operasyonlarını yönetirken, DeepMind isimli bir yapay zeka algoritmasını devreye sokarak verimliliği yüzde onbeş arttırmayı, o devasa bilgisayar sistemlerini soğutmak için ödedikleri enerji faturasının da yüzde otuz düşürmeyi başarıyor. Şimdi asıl güzel haber geliyor: Artık bu yapay zeka uygulamaları bir servis olarak bizlerin de erişimine açılıyor. Yeni tanıştığım bir Türk startup bu konuda müşterilerine imkan sunuyor. Yani siz herhangi bir veriyi bir sensör veya bir kamera ile derleyip internet üzerinden bir yapay zeka uygulamasına aktararak hayatınızda birçok alanda benzer bir verimlilik yaratabilirsiniz. Artık yapay zeka emrinizde.
Okul hayatım boyunca hiç sevmedim biyolojiyi. Ancak biyoloji öylesine ilerledi ki. İnanılmaz… Yaşam teknolojileri ve yeni materyal bilimi müthiş gelişmelere gebe: Mesela, neden hasta olmak zorundayız ki? Hiç hasta olmadan da yaşam mümkün diyorlar. Hem günlük sıradan hem de daha önemli büyük hastalıklar daha oluşmadan doğru veri analizi ile önlenebiliyor. Taşınabilir ya da vücuda yerleştirilebilir sensörler aracılığı ile semptomlar hastalık haline gelmeden çözüm devreye sokulabiliyor. Siz daha kalp krizi geçirmeden, vücudunuzdaki sinyalleri doğru okuyup ambülans çağıran uygulamalar ya da mide kanamanız daha başlamadan doktorunuzu bilgilendiren bir hap büyüklüğünde mide robotları deneme aşamasında. Benzer gelişmeler materyal biliminde. Ülkemizden bir örnek: Doğada en dayanıklı malzemelerden birisi kabuklu deniz hayvanlarının kabuğunu oluşturan madde. Bir grup genç bilim adamımız bu kabukların DNA’sını bir havuza doldurulan tek hücreli hayvansılara aşı edip on beş gün içinde bütün havuzun aynı maddeye dönüşmesini sağlamışlar. Keza artık bilgi işlem silikon üzerinde değil DNA dizilimlerinin kullanıldığı bakteriler üzerinden tasarlanıyor. Ve laboratuvar ortamında geliştiren et sofralarımıza çok yaklaşıyor. Eğer insanlık laboratuvarda yetişen et ile beslenip hayvansal et tüketimi biterse bir Afrika kıtası büyüklüğünde bir alanın tarıma açılacağı ve içilebilir suya erişim sorunun ortadan kalkacağı ön görülüyor. Yani belki de önümüzdeki on yıllarda belki araba kullanmak ve hayvansal et yemek mümkün olmayacak.
Ve belki de bütün bunlar kadar çok önemli bir devinim uygulamalı psikoloji alanında yaşanıyor. Esenlik kavramının iş hayatına girmesi ile daha insancıl, daha kapsayıcı, daha verimli ve daha sürdürülebilir bir iş hayatı mümkün. Büyük kurumlar için “insan yarattı ama artık kontrol edemiyor” diyor Steinbeck Gazap Üzümleri’nde. Kontrol edilemez hal alan bu kurumların hayatımızı şekillendirdiği bir dönemi geride bırakıyoruz. Bir yüzyıl boyunca pataloji ve hastalık üzerine odaklanan psikoloji biliminin artık sağlıklı, başarılı, işlevsel olan bireyler için de bir şeyler sunması gerektiği düşüncesi ile esenlik kavramı iş hayatına giriyor. Kapsayıcı kurum kültürü ve kapsayıcı liderlik odağımıza oturdu. Birleşmiş Milletler “Ekonomik gelişme insanların ve doğanın ödeyeceği büyük bedeller pahasına olmamalı” diyor. “European Green Deal” geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Yani Kartezyen düşünce ile teknolojik liderliğe oturan ama sadece dışsal faktörlerle sürdürülebilir bir deneyim yaşanamayacağını, yani mutluluğu dışarıda bulamayacağını sonunda fark eden batı medeniyeti geride bıraktığımız on yıl içinde “kendi cennetini kendi içinde bulmak” ve “evrenle bir uyum ve harmoni içinde yaşamak” gibi son derece holistik ve ruhani temelde bir değişim yaşamaya başladı. Ülkemizde de geçtiğimiz hafta içinde “İş Hayatında Esenlik Platformu” çalışan deneyiminin iyileştirilmesi amacı ile geçtiğimiz günlerde hayat buldu. Konu hakkında kanaat önderlerini ve en iyi uygulamaları bir araya getiren bu hareketin gelişerek ülkemize önemli katkılar sağlamasını temenni ediyorum.
Bir yandan insanlığın en iyi zamanını yaşadığını iddia edebiliriz. Tarih boyunca en az savaş olan, insan ömrünün en uzun olduğu, yaşam kalitesinin en çok arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Keşke bütün insanlık bu yönde birlikte ilerlese…
Ama maalesef zorluklarda bu ölçüde büyük: Yaklaşık bir milyar insanın zorunlu göç yaşadığı bir dönemdeyiz. İklim değişimi ile artan doğal felaketlerden en çok maalesef en fakir, en zayıf, en az teknolojiye erişimi olan topluluklar etkileniyor. Bütün bu refah düzeyine rağmen birçok Batı toplumunda genç ve orta yaş gruplarında en büyük ölüm nedeni intihar. Akıl sağlığının çok kötü olduğu bir dönemden geçiyor insanlık. Önümüzdeki on yılda belki de en hızlı büyüyen sektörlerden biri yakın geçmişte Kuzey Amerika’da serbest bırakılan cannabis etrafında inşa edilmiş sektörler olacak. Teknoloji nedeni ile yok olan meslekler toplumun en çok orta gelirli kesimini tehdit ederken, mevcut ekonomik düzen gelir ve zenginlik dağılımının tarih boyunca hiç olmadığı kadar kötü bir seviye gelmesine vesile oldu. Ve bütün bunların sonunda dünya genelinde artan bir polarizasyon yaşıyoruz. Orta menzilli balistik füze deneylerine yeniden başlayan Rusya ve Amerika, Müslümanlara karşı adaletsiz ve acımasız uygulamaları hayata geçiren Hindistan ve Çin, mültecilere karşı duvarlarını yükselten Avrupa, giderek hızlanan silahlanma, neredeyse her ülkede artan globalleşme karşıtı popülist söylemler ve geriye dönüşü olmaksızın zarar verdiğimiz, plastikten nükleer artıklara kadar bir çöplüğe çevirdiğimiz gezegenimiz…
Bu zorlukların üzerinden gelinebilmesi için çözüm büyük ölçüde eğitimde. Ve eğitim artık öylesine mümkün ki. İnternete erişimi olan herkes için her konuda müthiş bilgi kaynakları var. Hatta bazı kanaat önderleri “neden hala üniversitelerde dört yıl sürüyor her bölüm anlamak mümkün değil” diye soruyorlar. Degreed isimli bir uygulama hangi alanda kendinizi geliştirmek isterseniz o alanda sizi donatıyor, Lumina Foundation’ın geçerliliği ispat edilmiş algoritmaları ile de gelişmenizi takip edip, değerlendirip size o konuda hak ettiğiniz sertifikayı veriyor… Her konuda… Ya da mesela yabancı dil öğrenmek için en etkin yöntemlerden birisini Duolingo adında bedava bir uygulama sunuyor. Değişen teknolojiler ve yaşam biçimi nedeni ile her geçtiğimiz gün yok olan meslekler var. Milyarlarca insanın tekrar yeni becerilerle donatılması gerekiyor. İnsan merak ediyor, müfredatlarının çoğu hala dünya savaşı sonrasından kalma doğrular üzerine inşa edilmiş üniversiteler nasıl çözüm olacak bu değişime?
Bir başka önemli gelişme blockchain: Çok merkezli kayıt sistemi… Her anlamda daha verimli, daha güvenli, daha demokratik. Mesela gıda güvenliği. Yediğiniz balığın, etin, meyvenin, özellikle de işlenmiş gıdaların nereden geldiğini biliyor musunuz? Şu an için cevap hayır ama aslında bilmek mümkün, hem de bütün aracıları ortadan kaldırıp, maliyetleri düşürerek mümkün. Bu alanda dünya liderlerinden Hollanda merkezli “Fork” geçtiğimiz günlerde Istanbul’da konunun uzmanları ile buluştu. Takip edilmeye değer, bizlerin de kısmen hayatımıza sokabileceğimiz çözümler hızla gelişiyor. Ama blockchain yaşamın her alanına girince güvenli merkezi kayıt ve aracılık fonksiyonuna ihtiyaç duyulan birçok alanda yapısal değişimler olabilir. Mesela borsalara, bankalara, tapu ve nüfus idarelerine, hatta ulusal para birimlerine bile gerek kalmayabilir. Neredeyse büyük bir özenle son birkaç yüzyıl içinde şekillendirdiğimiz medeniyeti ve yaşam biçimini yıkıp yeni baştan inşa etmek gibi bir dönüşüm değil mi… Bugünden bakınca hiç mümkün gibi görünmüyor ama inanın bütün burada bahsettiğim sistem ve kurumları birkaç yüz yıl önce de tahayyül etmek insanlık için mümkün değildi…
Özetle ben iyimserim. İnsanlık tarihi hep çok karanlık dönemlerden geçmiş. Doğu Asya, Latin Amerika ve Afrika’da yaşanan katliamlar, Avrupa’a orta çağ ve yüzyıl savaşları, beyaz adamın dünyayı ele geçirdiği dönem, dünya savaşları, veba salgınları daha neler neler… Lakin hepsinin üstesinden gelmiş insanlık.
Çözüme iki koldan sarılmalıyız: Birincisi evrensel değerler, insanı insan yapan güzelliklere odaklanmalıyız. Birbirimizi yargılamadan, saygı ve sevgi ile tesis ettiğimiz diyaloglar, iletişim kanalları ve iş birlikleri bize daha güzel yarınlar vaat edecek. İkincisi ise teknoloji. Her bir bireyin teknolojiden faydalanmasını sağlayacağımız bir toplumsal düzen. Belki de ilk başlamamız gereken yer eğitim sistemimiz ve onunla beraber iş hayatımıza sokacağımız esenlik olgusu…
Bu vesile ile yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyor, yaşayacağımız bütün zorluklara rağmen yarınlarımızın bugünden daha da iyi olacağına olan inancımızın güçlenerek devam etmesini temenni ediyorum.