"Enter"a basıp içeriğe geçin

Mentorluk ve Z Kuşağını Anlamak…

PERYÖN Kongresine bu sene konuşmacı olarak katkıda bulunma imkanım oldu. Konuşmamı mentorluk ve Z kuşağı üzerine tasarladım. Hem bende büyük emeği olan rahmetli Kayra beyi andığım hem de XSights ile beraber yaptığımız Z kuşağı üzerine belki de ülkemizde yapılmış en kapsamlı araştırmadan faydalandığım bu konuşmam bir yazı haline gelip Bloomberg BusinessWeek dergisinde kendine yer buldu… Paylaşmak istedim… Yazının tam metni aşağıda…

Z kuşağını anlamak ve mentorluk…

Dünyanın hiç olmadığı kadar hızlı bir değişim içine girdiği bu dönemde acaba gençlerimize nasıl imkanlar sunarak onların yarınlara daha iyi hazırlanmasına vesile olabiliriz?

İş hayatıma başladığımda çok şanslıymışım: Rahmetli Kayra bey ilk yöneticimdi. Kırk yılı aşkın tecrübesi ile emeklilik çağında duayen bir bankacıydı Kayra Bey. Biraz rastlantısal bir şekilde kariyer çizgimiz bizi bir araya getirmişti. Üç sene süren birlikte çalışmamız sonunda banka bilançosunda görünür etkiler yaratan birçok başarıya imza atmıştık, bankacılık sistemine mal olan bazı ilkleri o dönemde hayata geçirmenin gururunu yaşamıştık.

Kayra bey bir İstanbul beyefendisi olarak duruşu, risk anlayışı, olayları ele alışı, iş stratejisi ve iletişim dili ile benim için tam bir rol modeldi. Bana alan yaratırdı. Bir konu gündeme geldiğinde hemen “ne” ve “nasıl” detaylarına girmeden önce “neden” üzerinde durmama izin verirdi. Duygularımı anlamama, beni asıl motive eden faktörleri fark etmeme imkan yaratırdı. Bana tavsiyeler de verirdi. Ama sanki ürkek bir kuş gibi yanıma konardı tavsiyeleri, sahiplenip sahiplenmemek bana kalırdı. Veciz sözleri vardı, onları söyleyip beni kendi yorumlarım ile baş başa bırakırdı. Mesela “fırsatların peşinden koşulmaz, sen hazırlığını yaparsın, siperini kazarsın, fırsat gelip kucağına düşer” derdi. Ya da “bazı konular vardır öğrenmesi bir gün ama ustalaşması bir ömür sürer”. Ya da “ticarette kızmak olmaz” derdi. Ben kızardım olup biten birçok şeye, yıllar sonra anladım ki kızmamın ne bana ne de kimseye bir faydası yokmuş. Kayra Bey beni eleştirirdi de. Tasarruf edeceğim diye kredi çekip bir ev almaya kalkmıştım. “Aferin” demişti Kayra Bey, “iyi yapmışsın ama acaba o krediyi ödemek için ayıracağın kıt kaynağını daha iyi yerlerde yemek yiyerek, senin kariyerinde etkisi olacak insanlarla tanışarak, bilgi dağarcığını ve tecrübeni arttıracak seyahatlere çıkarak, daha iyi giyinerek mi değerlendirsen. Kariyer basamaklarını daha hızlı çıkman böyle mümkün olabilir, gün gelecek belki de bir senelik bonusunla o evi alabileceksin”… Nasıl kafam karışmıştı anlatamam… Kayra bey bana networkünü de açmıştı. Bazen asla benim o zamanlar ulaşamayacağım kişilere erişmemi sağlardı, bazen de adres verirdi ve beni tek başıma yollardı. Benim için bir hami idi, bir arkadaş idi… Çok değerli, hayatımda iz bırakan biriydi…

Seneler sonra duayen akademisyen David Clutterbuck ile birlikte çalışıp kitabımı yayına hazırlarken farkettim ki aslında Kayra Bey bana mentorluk yaparmış. Bir mentorun haiz olması gereken bütün becerileri, oynaması gereken rolleri ve mentorluk yaklaşımını en doğru şekilde uygularmış.

Neden önemli bu? Çünkü her türlü değişim bizde ciddi rahatsızlar yaratıyor. Yetememe duygusu insan psikolojisinde en önemli korkuların başında geliyormuş. Her değişim yarattığı belirsizlik ile bu yetememe korkusunu tetikliyormuş. İşte böyle durumlarda benzer yollardan geçmiş, benzer alanda durumsal bir bilgelik geliştirmiş bir kişi ile diyalog içinde olmak son derece olumlu sonuçlar veriyor. Birçok emprik ve akademik çalışma gösteriyor ki mentisine yargısız bir duruş ile yaklaşan, hem soruları ve önerileri ile alan yaratan, hem de birikimleri ve tecrübeleri ile tehditleri farkedip mentisinin risklerden korunmasına destek olabilen bir mentor ve buna imkan sağlayan bir mentorluk süreci hem birey hem de toplum için o kadar önemli bir katma değer yaratıyor ki. Muhteşem bir sosyal eşitleyici aslında mentorluk. Hani sosyal medya gibi, “en büyük iş adamı da yüz “like” alıyor, ben de” dememiz gibi, ya da mahalledeki berber abinin de akıllı telefonunun en üst bürokrat ya da sanatçının telefonu ile aynı markada olması gibi… Mentorluk da aslında belki hiç biraraya gelmeyecek kişilerin bir tecrübe aktarımı esası çerçevesinde birbirlerinden beslenerek beraber gelişmelerini sağlayan bir sosyal eşitleyici. Belki yıllarca kapısından giremeyeceği bir üst düzey yöneticiden mentorluk alan bir genç yetenek gibi, son derece başarılı bir iş kadınından mentorluk alan yeni işini kurmuş genç bir kadın girişimci gibi, sivil toplumda örnek alınan bir lider ile mentorluk diyaloğu kuran bir sivil toplum gönüllüsü gibi belki de uzun seneler biraraya gelemeyecek ve durumsal bilgelik aktarımını yaşayamayacak bireylerin bu tecrübeden faydalanmasını sağlayan bir süreç mentorluk.

Bu değişim ve yetememe duygusunun kendisini en yoğun gösterdiği gençlerimizin durumunu daha iyi anlamak için geçtiğimiz yaz aylarında kapsamlı bir araştırma yapmaya karar verdik. Eylül ayı içinde bugüne kadar ülkemizde yapılmış Z kuşağı odaklı belki de en büyük araştırmayı XSights ile beraber hayata geçirdik. 12 ilimizden 1200 gencimiz ile birebir yapılan çok kapsamlı görüşmeler sonunda derlenen bilgiyi hala analiz etmeye devam ediyoruz. Bu konuda bulgularımızı kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz. Ancak mentorluk bağlamında şu sonuçları değerlendirmeye almamız gerektiğine inanıyorum:

Gençlerimize sorduk, “en önemli değerleri nedir” diye. Yüzde yetmişi dürüstlük dedi. Her iki gencimizden birisi aile ve iyilik dedi. Arkasından gelen değer ise başarı olarak ön plana çıktı. Yaş gruplarına bakınca 18-20 yaş aralında diğer yaşlara göre anlamlı bir şekilde öne çıkan diğer değerler aşk ve arkadaşlık iken 21-24 yaş grubunda başarı öne çıktı. Ama her yaş grubunda ilk üç değer dürüstlük, iyilik ve aile oldu.

“Peki sizi ne motive eder?” diye sorduk. Sevildiğimi hissetmek her iki gencimizden birisinin verdiği cevap olarak en tepeye yerleşti. Para kazanmak, değerli olduğumu hissetmek, övgü almak arka arkaya sıralandı. Erkeklerde başarılı ve yaptığı işte iyi olmak ön plana çıkarken kızlarımızda anlamlı bir şekilde erkeklerden farklı olarak öne çıkan motivasyon unsuru değerli hissetmek oldu.

“Sizden önceki jenerasyona tavsiyeleriniz ne olur?” sorusuna ise en çok gelen cevaplar “çağa ayak uydurun”, “barış içinde yaşayın”, “saygılı olun” oldu… Çağa ayak uydurulması mesajını verenler en çok 16-17 arasında karşımıza çıkarken, barış içinde yaşayın mesajını verenler arasında kadınlar, saygılı olun mesajını verenler arasında metropolde yaşayan erkekler ve 18-20 yaş arasındaki katılımcıların yoğunlukta olduğunu gördük.

“Peki sizden sonra gelen daha genç jenerasyona vereceğiniz tavsiyeleriniz” dedik, gelen cevaplar şöyle belirdi: “ailenizin değerini bilin”, “çok çalışın”, “eğitiminizi tamamlayın”, “herşeyden önce iyi insan olun”, “kendinizi iyi yetiştirin”, “saygıyı unutmayın”, “imkanlarınızın değerini bilin”, “sağlığınızın değerini bilin”… Bir sonraki nesil ile konuşunca hemen sanki X oldu bizim Z kuşağımız. Sanki onların ebeveynlerinden gelecek mesajları onlar bir sonraki nesle verdiler.

Ve anne – babalarından beklentilerini sorduk. “Hep yanımda olmaları”, “anlayışlı olmaları”, “sevgi ve saygı” öne çıkan cevaplar oldu. Bir başka soruda en değer verdikleri kişiyi sormuştuk her üç katılımcıdan ikisi annesi olduğu belirtmişti, yani özellikle annelerinin (ve tabii ki babalarının) yanlarında olmalarını istiyor gençlerimiz. Kızlarımızda istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde öne çıkan bir cevap ise ebeveynlerinden sağlıklı yaşamalarını istemeleri oldu. Bu arada neredeyse her üç katılımcıdan birisi de bir beklentim yok dedi… “Bana yol göstersin”, “problemleri çözsün”, “sorunlarıma çözüm getirsin” gibi bir talep gelmedi gençlerimizden.

Çok kapsamlı olan bu çalışmanın sonuçlarını detaylı olarak incelendikten sonra daha da etraflı bir şekilde paylaşmak ve kısmen takip edecek benzer çalışmalar yaparak kendi gençlerimizi klişe kalıplardan uzak durarak keşfetmek ve onların gerçeklerini anlamak önceliklerimizden birisi olacak. Mesela ülke geneline yayılan katılımcılarımızdan sadece üçte biri kuşak çatışması yaşadığını ifade ederken, ağırlıklı olarak metropollerde bulunan kuşak çatışması yaşayan gençlerimizin diğerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha fazla tütün ve alkol kullandığına, kardeşleri ile de çatışma içinde olduklarını, siyaset ile ilgilendiklerini ve daha erken yaşta evlenme istekleri olduğunu tespit ettik. Bütün bu sonuçları çok daha detaylı bir şekilde incelemek gerektiği aşikar.

Ama bu çalışma da gösterdi ki 16 – 24 yaş aralığında bulunan gençlerimiz mentorluk kavramı ve temel prensipleri ile çok uyumlu istek ve beklentiler içindeler. Bir bağlamda Kayra Bey’in bana tanıdığı imkanları onlara sunacak ebeveynlere ve onlara mentorluk yapacak önceki kuşaklara ihtiyaçları var.

Ancak mentorluk dendiğinde tam olarak becerilerin, rollerin ve teknik boyutun bilinmemesi nedeni ile çok talihsiz sonuçlara da neden olunabiliyor. Hatta zarar veren ilişkiler bile ortaya çıkabiliyor. İçini doldurmadan hızla tüketeceğimiz bir kavram olmaması için büyük bir titizlik ve hassasiyet ile birlikte çalışmamız gerekiyor. Bir sivil toplum projesinde olduğu gibi “sen benim dediklerimi yapmıyorsun, sana mentorluk yapmayacağım” diye bağırarak mentisini azarlayan bir mentor, ya da bir üniversite gençlerine dönük programda “sizi mentor olmaya iten nedir?” sorusuna “oğlum beni hiç dinlemedi, dediklerimi yapmadı, ben de mentime söz geçirmek için buradayım” diyen bir mentor adayı gibi aslında mentorluk prensiplerine çok aykırı uygulamalara engel olabilmemiz için yapılandırılmış ve uluslararası standartlarda tasarlanmış mentorluk programlarını desteklememiz gerekiyor. Bu bağlamda tavsiye edeceğim adres: Avrupa Koçluk ve Mentorluk Konseyi (www.emccturkey.com). Mentorluk alanında her türlü sivil toplumdan gelen her türlü destek talebine bilabedel destek olmaya hazır bu kurumun sunduklarından faydalanmaya davet ediyorum bütün gönüllülerimizi.

Şöyle bir söz var: “ortaklıklar ortaklardan ziyade ortak gayeler tarafından hayata geçermiş”. Yani mesela bir erkek ve bir kadın ortak hayat beklentileri, hedefleri, kaygıları ile biraraya gelip evlenir, ancak o ortak gayeler yok olduğunda evlilik müessesesinin de devamı gelmezmiş. Bütün ortaklıklar da aslında bu birlikteliği yaratan bireylerden ziyade ortak gayeler ile hayat bulurmuş. İşte bizler de daha iyi bir yarınlar, daha yaşanır bir ülke, daha iyi bir çalışma iklimi ve iş dünyası gayesi ile ortaklıklar kurmaya hazır bireyler olarak temsil ettiğimiz kurumları bu amaca en çok hizmet eden süreçlerden birisi olan mentorluk programları çerçevesinde biraraya getirebiliriz.

Bütün bu çalışmalar ve gayretler aslında benim gelecek nesillere olan inancımı bir nebze daha pekiştiriyor. Gelecek nesiller karşısında önceki nesillerin kendi tutumunu düzeltmesi, endişe ve kaygılarını iyi anlaması ve mentorluk özelinde olduğu gibi doğru iletişim becerilerini içselleştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Ve daha önce dile getirdiğim şu soruyu tekrar etmekten de kendimi alıkoyamıyorum: gençler kendi hayatlarını yaşayıp dünyayı şekillendirirken asıl bir önceki nesillerin hali nice olacak?

Bu yazı yorumlara kapalı, ama trackback'ler ve pingback'ler açık.