Mayıs-2011/Düşük karbonlu ekonomiye geçiş süreçleri dünya genelinde bir daha geri dönülmeyecek şekilde büyük bir kararlılıkla hayata geçmeye başladı. 300 dolara yaklaşan dış ticaret hacmi, 30 milyon turisti hedefleyen turizm sektörü ve çok kapsamlı bir lojistik merkez olmaya aday ülkemizin bu küresel kararlılık arz eden sürecin karşısında veya dışında kalması düşünülemez. Bu bağlamda yeşil ekonominin önemli yapı taşlarının şekillendiği günümüzde kamuoyumuzdan iş dünyamıza bütün karar vericilerin ve halkımızın yaşam tarzını etkileyecek bu konuları yakından takip etmemiz ve ülkemiz için en akılcı yol haritasını belirleyip hızla ilerlememiz gerektiği görüşü ön plana çıkmaktadır.
Yeşil dönüşüm ile ilgili önümüze sunular çarpıcı rakamlardan birkaçı: IEA tarafından açıklanan “Blue Map” senaryosuna göre 2030 yılına kadar her sene 750 milyar dolar, daha sonrasında da 2050’ye kadar her sene 1.6 trilyon dolar yatırım gerekmektedir. WEF ve Bloomberg New Energy Finance tarafından yapılan bir çalışmaya göre küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak için her sene 500 milyar dolar, HSBC’nin tahmine göre düşük karbonlu ekonomiye geçiş için 2010 ile 2020 arasında 10 trilyon harcama yapmak gerekmektedir. UNEP tarafından yapılan bir çalışmaya göre ise 2050’ye kadar her sene dünya GSMH’sinin yüzde ikisi bu amaçla çalışmalara yönlendirilmelidir. İngiltere örneğinde ise 2025 yılına kadar yarısı enerji verimliliğine kanalize edilecek 750 milyar sterlinlik bir bütçe öngörülmektedir.
Öte yandan geleceğe dönük tahminlerden oluşan bu rakamları destekleyen önemli gelişmelere de tanık olmaktayız: 2007 ile 2010 yılları arasında dünya genelinde yapılan yenilenebilir enerji yatırımı toplamı 627 milyar doları bulmuş, küresel finansal kriz sonrası G20 hükümetleri tarafından açıklanan önlemler kapsamında “yeşil yatırımlara ve teknolojilere” verilen destek 522 milyar dolar olarak belirlenmiştir. En çarpıcı gelişmeler ise yeşil devrimin liderliğine soyunan Çin’den gelmektedir: 2011 yılında başlayan 12. Beş Yıllık Plan’da Çin hükümeti yenilenebilir enerji, temiz teknolojiler ve geri dönüşüm projeleri yatırımını 468 milyar dolar olarak açıklamış, halihazırda en hızlı büyüyen ekonomiye sahip Çin’de yeşil teknolojiler sektörünün ülke ekonomisinin sekiz katı bir hızla büyümekte olduğu rapor edilmiştir.
Birleşmiş Milletler kapsamında devam eden müzakerelere gelince; kamuoyu gündeminde çok yer almamakla beraber Cancun’da çok önemli adımlar atılmıştır. Özellikle salınım hesaplanmasına dönük uluslararası standartlar ve kalite normlarının şekillendiği Cancun müzakerelerinde öne çıkan sonuç ülkelerin kapasiteleri oranında süreçte yer almaları olmuş, yani bir anlamda çok vitesli bir küresel sürece geçiş başlamıştır. Cancun’da kurulmasına karar verilen “Green Climate Fund” ile gelişmekte olan ülkelere 2012’ye kadar her sene $30 milyar, 2020’ye kadar da her sene $100 milyar kaynak aktarılması ön görülmüştür. Bu fonların kaynağının ne olacağı konusu ilgili danışma kurulunun raporunun açıklanmış olmasına rağmen hala tam bir netlik kazanmamıştır. Rapora göre karbon ticaretine konu olan salım permilerinin açık artırma usulü ile satılması ve gelişmiş ülkelerin seragazı salımlarının vergilendirilmesi yıllık 30 milyar, uluslararası ulaştırma kaynaklı sera gazı salımlarının (karbon ticareti ve/veya vergilendirme yoluyla) fiyatlandırılması yıllık 10 milyar, fosil yakıtlara sağlanan sübvansiyonların kaldırılması ve/veya uluslararası finansal/mali işlemler üzerinden vergi alınması yıllık 10 milyar, özel sektör finans yatırımlarından 10 – 20 milyar, karbon piyasalarından gelişmekte olan ülkelere net katkı olarak 10 milyar ve çok taraflı kalkınma bankalarına tarafından sağlanan finansmanın hibe olarak karşılığı olarak da 11 milyar dolar önerilmiştir.
Bilindiği üzere Türkiye, UNFCCC’nin Ek – I listesinde yer alması ancak Kyoto Protokolü’nün Ek – B listesinde yer almaması nedeniyle Kyoto Protokolü mekanizmalarından yararlanamamaktadır. Bu nedenle 2012 yılı sonuna kadar ülkemiz için tek geçerli seçenek gönüllü karbon piyasaları olmuştur ancak bu piyasaların da boyutu çok sınırlıdır. Ülkemizin 2009 yılında karbon piyasalarından aldığı pay sadece 25 milyon $ olmuştur. Türkiye’de halen farklı aşamalarda bulunan yaklaşık 150 adet gönüllü karbon projesi bulunmaktadır. Ancak Cancun’da ülkemiz açısından da önemli bir müzakere süreci gerçekleşmiştir: Türkiye’nin diğer EK-I ülkelerinden farklı bir konuma sahip olduğu resmen tanınmış, Türkiye’nin (UNFCCC’nin ilgili maddeleri uyarınca) gelişmekte olan ülkelere finansman sağlamak ile yükümlü olmadığının altı çizilmiş, ülkemizin gelişmiş ülkelerden “teknoloji transferi” sağlayabileceği belirtilmiş ve Türkiye’nin UNFCCC’yi daha iyi uygulayabilmesini teminen finansman, teknoloji transferi, kapasite geliştirme desteklerine erişiminin önemli olduğu da dikkate alınarak, Türkiye’nin özel durumunun değerlendirilmeye devam edilmesine karar verilmiştir.
Türkiye’nin (bir Ek – I ülkesi olmasına rağmen) Temiz Teknoloji Fonu’ndan yararlanan ilk ülke olması ve bu fonun yönetiminde yer alması son derece olumlu gelişmelerdir. Türkiye, UNFCCC’nin finansman mekanizmasının yürütücü kuruluşu olan Küresel Çevre Fonu (GEF)’ndan yararlanmaktadır. Tabii yeni dönemde ülkemiz için en önemli konulardan birisi “Yeşil İklim Fonu”ndan nasıl faydalanacağıdır. Bu bağlamda Temiz Teknoloji Fonu ile Küresel Çevre Fonu’ndan faydalanıyor olmamız ileride her sene 100 milyar dolar gibi bir kaynağı gelişmekte olan ülkelere aktaracak Yeşil İklim Fonu nezdinde ülkemizin konumlandırılması için çok önemli örnek teşkil etmektedir. Türkiye bu aşamada Yeşil İklim Fonunun tasarımı için kurulan “Geçici Komite”de gözlemci olarak yer almaktadır.
Bu bağlamda düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinde ülkemizde de halihazırda kullandırılan fonların büyüklüğü önemli rakamlara ulaşmıştır. Türkiye’nin seragazı salımlarındaki en büyük pay %76 ile enerji kaynaklı olduğundan, finansman büyük ölçüde yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarına aktarılmaktadır. Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile yurtdışından sağlanıp yerel bankalar aracılığı ile kullandırılan 88 adet yenilenebilir enerji ve 6 adet enerji verimliliği projesine sağlanan 1,4 milyar $ finansman ile 2,8 milyar $ yatırım planlanmış, bu yatırımlarla 7.000 GWh/yıl elektrik üretimi/tasarrufu ve yıllık 5,75 MtCO2e seragazı azaltımı sağlanması, 13.186 kişi için yatırım döneminde, işletme döneminde de toplam 2.321 kişinin istihdam edilmesi öngörülmüştür.
Levnig’in bir karikatüründe ifade edildiği gibi yaşam tarzımız tehdit altındadır. Ama asıl çarpıcı olan, yaşam tarzımızı tehdit eden yaşam tarzımızın kendisidir. Bu çelişkiden çıkmak için gereken teknolojik gelişmeler hız kazanmış ve fosil yakıtlara dayalı bir devrin sona ermesi için düşük karbonlu ekonomiye geçiş süreci büyük bir küresel kararlılık ile başlamıştır.
Mayıs 2011
Bu yazı yorumlara kapalı, ama trackback'ler ve pingback'ler açık.